BANGLADEŞ
VİZE
Yine aynı hikâye. Yıllar önce Hindistan’dan Bangladeş’e girmek
için Hindistan Bangladeş Benapole sınır kapısına(Kolkata’ya
yakın) geldiğimde Polis, yeşil pasaportu
bilmediğinden bana ”Vizen yok. Giremezsin” diyerek gün boyu sınırda beklettiği
gibi çok kaba da davranmıştı. Bhutan’a geçen bir iş kadını beni alarak
sıkıntımdan kurtarmıştı.
O nedenle kara sınır kapısını kullanacaksanız herhangi bir
Bangladeş eİiçiliğinden “1987 yılındaki karşılıklı mutabakat sonucu, diplomatik
ve hususi pasaportlu Türk vatandaşları Bangladeş’te bir ay kadar vizesiz
seyahat edebilirler.” adlı yazıyı yanınıza alarak “Land Permit” vizesi
alabilirsiniz.
Aynı korkularla Malezya-Bangaldeş elçiliğinden ısrarla “Yeşil
pasaporta vize olmadığına dair” bu
yazıyı aldım. Ama bu sefer Hazret-i Şah Celal havaalanından giriş yaptığımdan
ve artık teknoloji çok ilerlemiş olduğundan aldığım bu yazıya gerek kalmadan ve
vize ücreti ödemeden giriş yaptım.
Şİmdİye kadar gördüğüm en bakımsız ve tozlu havaalanıydı.
Tuvaletler pis, yerler tozluydu. Ama geri dönerken aynı havaalanının diğer
bölümü çok normaldi.
Bangladeş Hazret-i Şah
Celal Havaalanı: Hazret-i Şah Celal,
Türkistan’da doğup Hoca Ahmet Yesevi’nin ya da Konya’da
doğup Mevlana’nın öğrencisi ve müridi olan Hazret-i Şah Celal, Bangladeş’e
giderek tekke kurmuş. Günümüzde de müritleri var. Türbesi Syhlet’te.
GENEL
Bengal ülkesi anlamına
gelen Bangladeş, Hindistan
ile çevrilmiş, güney doğu Asya ülkesi olup Myanmar ile de kısa bir sınırı vardır.
Yedi bölgeye ayrılmıştır.
İçinden en büyükleri The
Padma ve The Meghna nehirleri olmak üzere 700’e yakın nehrin geçtiği, gölleri, yemyeşil
tepeleri ve pirinç tarlaları ile çok çok
güzel bir ülke. Özellikle balık ve karides yetiştirilen göllerin manzarası
nefis.
Ama tüm geri kalmış ülkeler gibi sistem
olmayınca bu güzelliklerin kimse farkına varamıyor. Bu ülkeler hep olumsuz
yönleri ile ön plana çıkıyorlar.
Ayrıca nehirlerinin
deltasının oluşturduğu verimli topraklarda pirinç ve her türlü lezzetli meyve,
sebze yetişiyor.
Dışarıya Hint Keneviri (Jüt),balık ve çay
ihraç ediyorlar.
Sanayi yok gibi. Son
yıllarda ünlü markalar, ucuz işçilik olduğundan mallarını ürettikleri
fabrikalar kurduklarından Sanayide biraz ilerleme olmuş.
Cumhurbaşkanı Abdul Hamıd. Başbakanları ise büyük liderleri olan
“Sheıkh Mujıbur Rahman”ın kızı olan
“Sheıkh Hasına” adlı bayan. Genel olarak liderlerini beğeniyorlar ama
parlamento da çok hırsızın olduğunu söylüyorlar.
144.000 kilometrekarelik bu küçük ülkede 160milyondan fazla insan
yaşıyor. Kalabalık ülkeler arasında 9.sırada. Türkiye’nin yarısından da küçük
olan bu ülkede Türkiye’nin iki katını düşününüz. O nedenle her yerde insandan
ve araçlardan yol almanız çok zor.
Bir de çevre bilinci
olmayan bu insanların her yere attıkları çöpleri ve kokularını da ekleyiniz. Hİndİstan, Pakistan ve Bangladeş
pislik konusunda yarışıyorlar. Bu kadarı da olamaz diye İsyan ediyorsunuz. Ben
son günlerde çatladım. Dışarıya çöp atanlarla tartışıyordum.
Bundan da vazgeçtim.
Korna seslerini aralıksız duyuyorsunuz. Ama boşuna basıyorlar. Kapanmış
trafikte kimsenin umurunda değil. Hiç başı ayırmayan benim bu ülkede sürekli ağırdı.
En garibi de bu kadar probleme karşı insanlar sakin ve sabırlılar.
Bizde bu denli kötü trafik olsa bırakın dövüşmeyi birbirimizi öldürürüz. Bu
ülkede araba kullanan dünyanın her tarafında çok rahatlıkla kullanabilir.
Daha da garip olan ; Bangladeşlilerin çoğunun ağzından “Cennet
gibi ülkemiz var” dediklerini duydum. Yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile
mutlular sanırım.
Ülkenin %92’si Müslüman, %6’sı Hindu, %2’si Budist, Hırıstıyan
ve diğer etnik gruplardan oluşuyor.
ÖNEMLİ
Ülkede ki dağlarda Chakma, Marma gıbi tehlikelı oldukları söylenen dağ insanları yaşıyor. O nedenle bazı dağları
gezmeden önce izin almanız gerekiyor. Hangi bölgeyi gezecekseniz o bölge için o
bölgenin “dıctrıct commıssıoner” den ızin almanız gerekiyor. Örneğin Bandarban
için
websıte: bandarban.gov ve emaıl to dcbandarbanQmopa.gov.bd adreslerinden
online izin alabiliyorsunuz.
bandarban dc number 01714 230354
ULAŞIM
Otobüs: Şehirlerarası otobüsler fena değil ama şehir içi
olanların koltukları kirden kayış şekline gelmiş. Şehirler arası otobüslerde
uyumanız mğmkün değil. Sürekli pat çat kapıları vuruyorlar. Yüksek sesle müzİk
dİnlİyorlar. Dinlenme yerlerinde şoför kimseyi kontrol ettği yok. Basıp
gİdİyor.
Tren: Bazı bölgelerde var. Daha ucuz olduğundan erken biletinizi
almalısınız. Yalnız trenin durduğu yerlerde çantanızı ve telefonunuzu kapıp
kaçmak isteyenler oluyormuş. Ayrıca bazen çocuklar trenin açık pencerelerine
taş fırlatarak insanları yaralıyorlarmış.
Trenlerin üstlerinde kaçak olarak insanlar, sankİ evlerİnde Ki
koltuklara oturmuş gibi keyifle seyahat ediyorlar. Ayrıca bilet almayanlar bir
odada toplanıyorlar. Kondüktör bunlardan topladığı paraları cebe atıyor.
Trenlerde “Standing bilet” bilet sadece 50T.
Kısacası tren bileti olmadan trene bindiğinizde rüşvet vererek
işinizi hal edebiliyorsunuz. Yalnız tren hareket eder etmez ve daha sonra da
resmi giysili görevliler kontrol ediyorlar. Biletsizler ne yapıyorlar
bilemedim.
Şehir İçi:
Ubar: Grap gibi bu uygulamayı önce telefonunuza indirmeniz
gerekiyor. Buradan taksi veya motortaksi bulabiliyorsunuz.
Regula: Arkası kapatılmış
küçük kamyonetin dolmuş haline getirilmış hali.
Tomtom(Tuktuk): Dikdörgen şeklinde lektrik ile çalışıyor.
Gittiğıniz yöne göre dolmuş şeklinde kullanılıyor.
CNG(Oto): Etrafı kafesli ve gazla çalışan elips şeklindeki küçük araçlar. Bunları özel olarak
gideceğiniz yere göre kiralıyorsunuz. sonra kalkıyor.
Rikşa: Üç tekerlekli bisikletin arkasında iki kişinin zor
sığacağı oturak olan araç. Sürücülerin nerdeyse hepsi çok zayıf. Zorla
sürdükleri bisikletleri bazı yerlerde elleri ile çekmek zorunda kalıyorlar.
Omuzlarında ki bez havlu ile eık sık terlerini siliyorlar.
Nehir taşımacılığı: Ülkenin nehirlerinın uzunluğu ile
karayollarının uzunluğu aynı. Bu nehirlerde; her boyutta ve sopa ile y önetilen
kayıklara kadar her türlü deniz aracını
görebiliyorsunuz. Özellikle ahşap olanlar çok güzel.
DİL
Daha önce Urduca olan dillerini ölümüne mücadele vererek değiştirmişler. Şimdi resmi dili
Bengalce’dir. Hindistan-Kalküta diliyle benzerlik göstermektedir. Çok zor gibi
görünen harfleri var. Genelde kelimelerin üzerine çizgi çekilerek yazılıyor.
Baba, ayna, sabun gibi ortak kelimelerimiz var.
Ülke, uzun süre İngiltere yönetiminde kaldığı için de İngilizce
oldukça yaygın kullanılıyor. Okullarda, hatta medreselerde yoğun şekilde
öğretiliyor.
DİN
Müslümanlık, Hinduizim, Budizm ve Hristiyanlık
YEMEK
Hindistan ve Pakistan yemeklerine benziyor. Yemeklerinde çok
kori kullandıklarında oldukça biberli ama çok lezzetli. Sebzelerin yanında taze
balık ve tavuk da çok tüketiyorlar. Nehir bol olunca Karides de boldu. Hatta evlerinin önündeki gölcüklerde de
yetiştiriyorlar.
Ama Elma, armut, nar,
mandalina ve portakalın tatları, belki dışardan geldikleri için hiç yoktu. Muz fiyatları Türkiye’den biraz
daha ucuzdu.
1-
Hılsha:
Ülkenin milli balığı. Kılçığı fazla ama çok lezzetli. Diğer ünlü balıkları ise
Bhetki adlı bal
2-
Chapatı
ile Kabab:Milli yemekleri.
İKLİM
Nisan ve mayıs: Sıcaklar
artmaya başlıyor. Haziran, temmuz ve ağustosta dayanılmayacak derecede sıcak
oluyormuş. Gezmek için en iyi mevsi kasım, aralık ve ocak.
Yağmurlu mevsim: Genelde Yaz
başından sonbaharın sonuna kadar yağmur
yağıyor ama ne zaman yağacağı da pek belli olmuyor. Her an yağmur bastırabiliyor.
Muson yağmurları, seller,
toprak kaymaları, depreme ve can
kayıplarına neden olduğundan büyük
problem.
Haziran, temmuz ve ağustosta:
En yoğun yağmurun yağdığı aylar. Diğer aylar, daha az yağmurlu.
Haziran ve eylül: Muson
yağmurları başladığından düşük sezondur. Hava sıcak olsa da yağmurlar havayı
serinletir. Sylhet’te ise çay toplanmaya başlanır.
Ekim ve mart: Hava daha
serinlenmiş olur. Ekim ayında birkaç kez yağmur yağsa bile genellikle kuru bir
hava hakim oluyor. Şubat ayında ise iyice soğur.
Sudarbans bölgesinde bal
hasatı olur. Mayısta ise mangolar yenecek duruma gelir.
PARA
Para birimi “Taka”.
en az 50$ ve küçük dövizler
bozdurmuyarsanız
Havaalanı ve bankalarda 1 $ = 84.5T;1€=94.02T
Ofislerde ise 1$=85.40T.
Bir öğretmen maaşı 150$ ‘den doktor
maaşı ise 200$’dan başlıyor.Cok doktor varmış.
Tatsız bir litrelik su 1600kuruş.
TARİH
-Milattan
önce ve milattan sonra anamist,Budist ve Hint imparatorluklarının etkisinde olan Bangladeş,8.yy’da Paharpur’da
kurulmuştur.
-12. yüzyıl -1957-Müslüman yönetimi : Ticaret
amaçlı ülkeye gelen Müslüman misyonerler aracılığı ile Müslüman devletlerin yönetimine girmiştir.
Uzun yıllar, Hindistan’ın kuzeyinde yerleşen Babür Hanedanlığının idaresinde
kalmış. Bazı dönemlerde Türkçe konuşan Moğollarda bu ülkeyi yönetmişlerdir.
-1757-1905 yılına kadar -
İngiliz yönetimi: 1757’de İngilizler, British
East Inda Company’sının Bengal’ı kazanmasıyla Bangladeş’i de Hindistan'a bağlı aynı ırktan
ama farklı dinlere sahip olan Bengal eyaleti olarak yönetmiştir.
-1905’te Ingltere kolonilerine karsı ayaklanması sonucunda; Hintliler, İngilizleri bölgeden gönderirler.
-1947’de Hindistan, çoğunluğu
Hintlilerin olduğu Bati Bengal ve
çoğunluğu Müslümanlarin oldugu Dogu
Bengal( Pakistan) olarak ikiye ayrılır.
Müslümanlar,
Pakistan olarak ayrılmak istediğinden
Bangladeş'i de kendilerine katılmasını ister ama Doğu Pakistan olarak
anılan Bangladeş bağımsızlık ister.
1952: Urdu dilinin yerine
Bengal dilini resmi dil olarak seçmek ısteyen çoğunluğu öğreci olan bir
çok Bangladeşli, Pakistanlılar
tarafından öldürülür.
-17 Kasim 1971’de Pakistan’ın doğu eyaleti iken 1971 resmi olarak bağımsızlığını kazanır.
1972: Sheıkh Mujıbur
Rahman ülkenin ilk cumhurbaşkanı seçilir.
15 Agustos1975: Pakistan
tarafından bir gecede Cumhurbaşkanı Sheıkh Mujıbur Rahman, eşi ve yedi çocuğu
öldürülür. Sadece Amerika’da eğitim alan iki kızı katliamdan kurtulur. Şu anda büyük
kız başbakan.
-1991’de ülke, yeniden
düzenlense de değişen birey yok.
Doğası muhteşem olan bu
ülkenin başına iyi bir lider gelirse, en az elli yıl çocuk yapılmasa ve bu
arada medreseler kapatılıp toptan eğitim kampanyası başlatılsa belki
düzelebilir.
KISA KISA
- Türkiye’den üç saat
ileride.
-Pakistan’da ki gibi Türk
olduğunu öğrendikten sonra en gıcık olduğum iki soruyu soruyorlar. “Yalnız mı
geziyor sunuz?” ve ”Müslüman mısın?”
-Resmi tatil, Cuma ve
cumartesi. Resmi daireler kapalı ama bazı organizasyonlar açık oluyor. Bazı
okullar ise Cumartesi günlerinde acık oluyor.
-Bu geri ve fakir ülkenin
insanlarının Erdoğanı büyük lider olarak görüp sevmeleri benı şaşırtmadı.
Türkiye’de ki güya savaştan kaçan ve her yıl sokaklarda çocuk üreten Sureyeliler
de çok seviyor. Vergiyi ödeyen ben.Erdoğan benden alıp onlara veriyor. Böyle
beleş yaşam bulsam bende severım.
- sivrisinekleri çok
saldırgan. Isırdığı kişiye tedavisi ve aşısı olmayan “Dengu” denilen bir
hastalık bulaştırıyor. Önleminizi alınız. Benim karnımda ısırdıkları yerde
neredeyse oluk oluştu.
-Havanın tozlu olmasından
dolayı mı anlayamadım kadın erkek her an her yere hatta araçlardan
başlarını çıkarıp sesli olarak
balgam fırlatıyorlar.
-Göünüzün içine bakarak
burunlarını karıştırıp oraya buraya sürüyorlar.
-Tüm reklam panolarında ki
reklamlarda ki erkek ve bayanlar nedense beyaz Avrupalılar.
-Yemekten sonra tabak
içinde gelen sabunla sadece kirli sağ ellerini sabunlayıp yine gelen suyla duruluyorlar.
-Bebeklerin alnının sol tarafına
sürmeden kocaman siyah ben gibi leke koyuyorlar.
-Müslüman erkekler, saç
ve sakalları beyazladığında kına yaktıklarından kırmızı veya turuncu renkli
sakallı ve saçlı çok erkekle karşılaşacaksınız. Çok çirkin görüntüleri var. Uzayan
beyaz sakallardan dolayı takma sakal takmış gibiler. Hatta sakalı tamamen
beyazlamamış beyler bile kına yaktıklarından iki renkli sakal ile dolaşıyorlar.
-Tüm halk yemeklerini sağ
elle yiyorlar.
-Sürekli beni hırsızlar
için uyardılar. Haran dikkatli olmanız gerekiyor bu fakir ülkede.
- Milli sporları Kriket.
Hindistan’dan sonra Asya’nın krikette ikincisi.
-Bangladeşliler de tüm
geri ülke halkları gibi ve benim çok rahatsız olduğum ve sadece havada asılı
kalan bir laf. “problem yok. Merak etme” lafını çok kullanıyorlar.
-Bizim Suriyeliler gibi
Bangladeş’inde başı Mayamarlılarla dertli.
Ama Mayamarlıların kampın dışına
çıkmasına izin verilmiyor.
-Bu ülkede ağaç işleri
çok kaliteli. Evlerde makine vb. yok ama mobilyalar muhteşem. Sadece dizaynları
kaba. Hele bambu mobilyalar nefis.
-Otomatik makina kullanan
görmedim. Varsa da çok az olmalı. Sadece birkaç mağazada buzdolabının yanında
otomatiktik çamaşır makinasının satıldığını gördüm.
-Artık pirinç, makinalarla
ekilip son haline getiriliyormuş.
- Pan: Asya’nın ünlü uyuşturucusu. Battle yaprağına ceviz
şeklinde meyve sarılarak ağızda bekletiliyor. Sonra da kırmız kan şeklinde her taraf
tükürüyorlar. Pan kullananların ağızları kıpkırmızı olup leş gibi kokuyor.
-Alkol kullanmak yasak olsa da bazı şehirlerin bazı yerlerinde
çok rahat alkol bulabiliyorsunuz. Zaten Pan, alkonden daha tehlikeli ama kuranda
yasak olduğu yazmıyormuş.
-Erkekler, cadde üzerlerinde ve heryerde çömelerek ve çok rahat
işeyebiliyorlar. Aynı Hindistan’da ki gibi cadde üzerinde kapısı olmayan pisuarlar
var. Koku dayanılacak gibi değil.
-Dükkânların önünde rengarenk küçük çips paketleri asılıyor. O
nedenle çöp yığınları da çok renkli oluyor. Doktor kız bile CNG’den cips
paketini dışarı attı.
- Sokakları bu kadar pis olan ülkede girdiğim birçok ev pis
değildi. Hatta temız bile sayılırdı. Hemen hemen evin tüm yatak odalarının
içinde banyo ve tuvalet var.
HOMOSEKSÜELLER: Bu
ülke gerçekten bir garip. Genelde otobüslerde, trenlerde ve ören yerlerinde
2-5kişilik gruplarla gezen homoseksüellere rastlıyorsunuz. Emri vaki
erkeklerden para alıyorlar.
Ben önce bunları kadın kılığına girmiş paraya ihtiyacı olan erkekler
sandım. Sorduğumda ”Aileleri onları dışlıyor. Kimse iş vermiyor. Erkeklerden
topladıkları paralarla geçinmek zorundalar” dediler. Bu kadar katı din
uygulamalarının olduğu bu ülkede homoseksüellere bu denli hoşgörülü
yaklaşılması beni şaşırttığı kadar memnun da etti.
DİLENCİ:
Dilenci mafyasının küçük yaşta ki çocukların elini, kolunu keserek sakat
bırakıp dilendirdiklerini söylediler. Ne kadar doğruluk payı var bilemem ama bu
ülkede çok fazla dilenci var. Özürlü organları olanlar , bacağı kolu kesik
olanlar ,özürlerini göstererek dilenmek zorundaymışlar gibiler. Şu anda
yazılarımı trende yazıyorum. En az
on kişi dilenmeye geldi. Yabancı
gören birçok çocuk ve yaşlı da elleriyle aç olduğunu anlatarak para istiyorlar.
EĞİTİM: Bizimle
aynı. İlkokul beş, highscool beş, kolej ik ve üniversite dört veya beş yıl
oluyor. İlk okuldan sonra birçok öğrenci devam etmiyor. Okuryazarlık oranı
oldukça düşük. Ülkede özel okul ve hastane de var.
Okullarda Müslüman kız
çocuklarının çoğu nun başı kapalı. Malezya da ki gibi bir kısmının başı tam
kapalı iken bazılarının yarım kapalı. Bazılarının açık. En kötüsü burka takmış
öğrenciler de hiç az değildi. Hatta uzun siyah eldivenlerle ellerini kapatan
öğrencilerde vardı. Müslüman olmayanlar başları açık okula gidebiliyorlar.
Medreselerde kızların
hepsi burkalı, oğlanlar ise fesli aynı sınıfta farklı taraflarda oturuyorlar.
Genel olarak din ağırlıklı derslerin yanında medresesine göre de Arapça ve
İngilizcenin dışında farklı derslerde öğretiliyor. Medreseden mezun olanlar da
üniversiteye gidebiliyor.
SAĞLIK:
Devlet hasta haneleri çok bakımsız. Az bir ücret ödüyorlar. Üniversite hasta
haneleri normal. Özel hasta haneler bizimkilerle aynı sayılır.
ÜNLÜ MARKALARIN ORJİNALLERİNİ
SATIN ALMAK:
ünlü markalar ucuz işçilikten
dolayı fabrikalarını Bangladeş’in kırsal
kesimimde kurmaya başladıklarından ülke ekonomısi son zamanlarda atağa
kalkmış durumda. Lacoste,Old Navy,Calvin Klein, Armani , Abercrombie, Zara,
Tommy Hilfiger gibi ünlü markalarının orjinallerıni çok uygun fiyatla bir bilenle satış
mağazalarından satın alabilirsiniz. Bir tanesinin Atatürk caddesinde olduğunu
biliyorum. Benim zamanım kalmadığından gidemedim.
YAŞAM VE
KADIN
Ülke halkı genelde çok
sıcak, konuksever ve yardımcılar.
Erkekler için genelde
yakışıklı diyemeyeceğim. Yemek yemeyi sevdiklerinden, ağır işte çalışanların dışında
olanlar genelde kilolular.
Sari: Genelde orta yaş ve üstü Hintli ve Müslüman kadınların
giydikleri giysi. Sadece Müslüman kadınlar bellerini açıkta tutuyorlar
Salowar Kamıj: Genelde genç kadınların giydikleri, desen ve renk
uyumu olan şalvar, tunik ve şal şeklinde giydikleri giysi.
Genelde kadınlar hızma ve ruj kullanıyorlar,
Lungi: Erkeklerin pantolon yerine sarındıkları genelde kareli
eteklik şeklinde ki giysileri. Bellerinde kocaman bir düğüm yaptıklarından sanki
göbek fıtıkları varmış gibi görünüyor.
Müslüman ülke olmasına rağmen kadınlar bir Pakistan’a göre daha
rahat sayılırlar. En azından başları açık kadınlar da var. Malezya ‘da ki gibi
hemen hemen tüm kadınların başları kapalı değil. Burada da başlarını kapatanların çoğu kat
kat kapatarak sepet gibi bir moda yaratmışlar. Türkiye’den de alttan farklı
renkte bant takma modası da buraya da yavaştan sıçramış.
İran’da ki gibi yasaklar
ve ayıplar çok olunca mecburen insanlar yapacaklarını gizli yapmak zorunda
kalmışlar. Nerdeyse zorundaymışlar gibi kız ve erkek arkadaşı olmayan genç yok gibi. Hatta ailelerinden gizli birlikte gözden ırak
yerlere gitmek zorunda kalıyorlar.
En garibime giden de; Chittagong Üniversitesinden tren ile
dönerken iki kişilik yerlere üç öğrenci sıkışarak oturması oldu. Kızların
sacları kapalı ama bir erkekle kıç kıça oturması normal oluyor buralarda.
Burada da Müslüman erkekler dört kadınla evlenme hakları var
Az da olsa Müslümanla Hintlinin evlenmesi oluyormuş.
Asya geleneği olarak sabah akşam duş alıp dişlerini
fırçalıyorlar.
POND: Yağmur suyu ile dolan
evlerin önünde ki gölcüklere verilen ad. Yemyeşil çevresi ile bu göllerin
manzarası çok güzel görünüyor.
İnsanlar bu göllerde abdest alıyorlar, yıkanıyorlar, bulaşık ve
çamaşır yıkıyorlar ve yüzüyorlar. Ama kirli çamaşır ve bulaşık suları tekrar
göle gittiğinden göller temiz olmuyor.
Aslında göl suyunu alıp başka bir yerde bu işlemleri yapsalar göl
tertemiz kalacak. Yıllardan beri bunu birisi düşünmemiş. Ne gördülerse onu
devam ettiriyorlar.
Köylerde içme suyu da yağmur suyunun depolarda biriktirilmesi
ile elde ediliyor.
DHAKKA
20milyonluk başkentin
eski ve yeni olan iki bölümü var.
OLD DHAKKA
Sabah uyuyup dinlendikten sonra ev sahibim dünya güzeli genç
kızla rikşaya atlayıp sokaklara çıktık. Daha önce Hindistan deneyimim olduğundan
ve bu manzaralara alışkın olmama rağmen ne tarafa bakacağımı şaşırdım. Tek
kelime ile Eski Dhakka, inanılmaz kalabalık, çöp yığınları ve kokusu, tıkanmış
trafik ve çok sıcak halkı ile çok ilginç.
Beni rikşada gören tekrar
tekrar başını çevirerek bakıyor. Rikşa duruyorsa sohbet etmek istiyorlar. Daha sonra yürürken fotoğraflarını çekmek
istediklerimde çok memnun oluyorlar. Çok ezilmiş bir halk. Biraz ilgi
gösterdiğinizde, çocuklarını sevdiğinizde(Ben direkt saldırıya geçiyorum.)çok
mutlu oluyorlar.
Eski Dhakka’nın bu eski köhne sokaklarında gezmedikçe bu ülkeyi
anlayamazsınız. İnsan kalabalığından ve üç tekerlekli bisikletlerden (rikşa)
gerçekten yol bulup yürüyemiyorsunuz.
Rikşaları süren zayıf adamların çilesini gördükçe insanlığınızdan
utanıyorsunuz. Bencilce “İyi ki bu ülkede doğmamışım” diyorsunuz.
Buralarda ki eski evler zamanında
çok güzel oldukları hala anlaşılıyor. Âmâ hiçbir bakım olmadığından hepsi
yıkılmak üzere. Elektrik telleri yoğun olarak evlerin pencerelerinin önünden
geçmiş. Zatan tüm sokaklarda elektrik telleri salkım saçak asılımmış. Sonradan
yapılmış yüksek asansörsüz yanyana sıralanmış apartmanların görüntüsü ise çok
ilginç. Her apartmanın hırsızlığa karşı pencereleri, kapıları, çevresi demir
korkuluklarla kapatılmış. Her tarafa asma kilit vurulmuş. Toptan bu manzaraya
baktığınızda içiniz sıkılıhor. Akşam olduğu zaman erkeler tek veye topluca
apartmanların önüne attıkları sandalyelerde serinleyerek sohbet ediyorlar.
Dar sokaklar boyunca küçücük genelde renkli giysilerin satıldığı
manifaturacılar, terziler, berberler, her türlü sebze ve meyvenin satıldığı dükkânlar
sıralanmış. En fazla da açık pazarları göreceksiniz.
Eski Dhakka’da ki camiler apartman gibi katlı, bakımsız ve
özelliksiz. Cami olduğunu sadece minarelerinden anlıyorsunuz.
Eski Dhakka’da
Hintlilerin yoğun olduğu Luxmi Bazaar ,Tantı Bazaar, Shankharı Bazaar v.e
Shyambajar( sebze pazarı), Banglabajar( Birçok kitapçı var.),Hint pazarı
gıbı birçok Pazar göreceksiniz.
Özellikle açık pazarları harika.
Luxmi Bazaar-Vıctorıa Park: Bu kadar yeşil ülkede kel ve çöplük
gibi bir parktı.
DURGA PUJA FESTİVALİ:
Bangladeş’in en ünlü Hindu festivali.15ekim pazartesinden 19ekim cumaya kadar sürüyor.
Ben gittiğimde bu festival vardı. En güzel giysilerini giyen Hintliler ve halk
festival alanına gittiklerinden yollarda çok zor yürüyebiliyorsunuz. Müzik
eşliğinde renkli tanrılarına dua ediyorlardı.
Ülkenin hemen hemen her tarafında kutlanıyor ama en iyi Old
Dhakka’nın Luxmi Bazaar, Tanti Bazaar ve Shankharı Bazaarda kutlanıyor.
1-Buriganga Rıver: Bu çok geniş nehir üzerinde her türlü su
aracını görebilirsiniz. Aslında çok güzel bir nehir ama koca nehri bile
kirletmeyi başarmışlar. Nehrin, yeşil su bitkisi ıle kaplı olan bazı yerlerinin
görünüşü çok güzel.
Nehrin su rengi bile değişmiş. Kirli nehirde insanlar çok rahat
yıkanıp, çamaşırlarını yıkıyorlar.
2- Shadarghta: En büyük liman. Şehirlerarası gemiler buradan
kalkıyor. Kesin görmeniz gerekiyor.
3-İslampur caddesi: Geleneksel cadde
4- Sutrapur: Bu cadede çok eski ever var. Hepsi de zamanında çok
güzelmiş ama hiçbir bakım olmadığından yıkık dökük hale gelmişler.
5-Ahsan Manjıl(Pembe Saray): Giriş yerliler için 20T, turistler
için 100T. Dışardan güzel ama gördüğüm en bakımsız ve kirli saraydı. Her odanın
başında sanki bir şey varmış gibi görevliler oturuyordu ama camların pasağından
sergilenen eserler zor görünüyordu.
6-Baitul Mukaram Mousque(Milli
Camii): Gülistan semtinde. Otobüsle gidiliyor. Çok büyük bu camide insanlar
uyuyordu. Ben aradan sızarak hocanın karşısında hu çeken cemaatin fotoğrafını
çekince dışarı atıldım.
Pembe saraydan devam
edecek olursanız
Mılbarak: türbe, Lalbang fort, Shahid Mİnar, unıversite, New
Market yaparak yeni Dhakka’ya
geçerseniz. Veya Yeni Dhakka’dan güneye
doğru inerek de bu yerleri gezebilirsiniz.
NEW DHAKKA
En kuzeyden başlarsak
1-
Jamuna Future
Park:Ülkenin en büyük alışveriş merkezi.Çarşamba günü kapalı.
2-
Gulshan: Ülkenin en
modern semti. Evet eski Dhakka’dan daha çok bakımlı yüksek ve bakımlı apartmanlar var. İlk kez cadde
üzerinde burada çöp tenekesi gördüm. Ama
burası da eski Dhakka’da ki kadar
olmasa da temiz sayılmaz.
A-Barıdhara Lake: Diplomatik bölge.Gölün çevresinde elçılikler
var. En bakımlı ve temiz bölge.
B-The Westin:23.katına çıkarak çevrenin manzarasını
görebilirsiniz. Ülkenin en modern bu oteli bile çok zevkli döşenmemişti.
C-Gulshan Lake: Caddenin iki tarafında ki bu gölün kıyısı bile
çöp ile dolmuştu.
D-Kemal Atatürk Avenue:
Türkiye’nin İstiklal
savaşında ki mücadelesine karşı Bangladeşlilerin şehrin bu büyük caddesine bu ismi vermişler.
Bu cadde üzerinde “Türkish Bazaar” adlı restoran var
ama hiç Türk yok. Çalışanların hepsi Türk bayraklı tişört giymiş Bangladeşlilerdi.
Yakınlarda ki “İstanbul Restoran ” ta da
Türk olmadığını öğrenince gitmedim.
Nazrul İslam : "Bangladeşlilere Atatürk’ü tanıtan ve sevdiren ve “Yeryüzünde haksızlık, adaletsizlik bitene kadar mücadele edeceğim” diyen büyük halk ozanıdır.
Türkiye’ye hiç gelmemiş bu ozan, henüz 22 yaşında iken, bağımsızlık Savaşı
haberlerinin ülkeye ulaşmasının
sonucunda 1921 Ekim’de Mustafa Kemal Paşa’ya ithafen “Kemal Paşa” şiirini
yazarak Kalküta’da yayınlatmıştır. Böylece
sömürgeci güçlere karşı yapılan mücadele
sonucunda Atatürk, Bangladeş’te halk arasında tanınarak çok
sevilmiştir. Günümüzde bile birçok
kişinin adı “Kemal”dir.
3-
Hatırjheel: Gölden daha
büyük su kenarında insanların dinlenmeye geldikleri bir alan. Güzel bir köprü
var. Gece ışıklandırılıyor. Göl üzerinde boat ile gezebiliyorsunuz.
4-
Parlement House:
ANI: Uzun bir trafik tıkanıklığından sonra kapısına vardığım da polis”Önce Türk elçiliğinden izin
almalısın” deyince tepem attı. “Niye ki? Sizin
Parlemento binanız için kendi ülkemin elçiliğinde neden izin almalıyım
ki?Zaten bu ülkede herşey problem” dediğimde
polis ”Bu harika bir ülke” dediğinde ben işi gereksiz yere abartırarak
“Her taraf çöp yığını. Nasıl bu ülkeye harika dersiniz” dediğimde polis de
haklı olarak ”Madem öyle, neden geldin ülkemize” dediğinde ben de dememem gereken “Pisliğinizi görmeye geldim”
dediğimde polis haklı olarak çok sinirlenerek bana ”Git buradan” dedi. Haksız
olduğumu kabul ediyorum ama günlerdir kokular ve çöpler beni iyice germişti.
Kendi ülkelerinde dememem gereken bu cümleyi kurdum. Zaten en baştan yanlış
anlaşıldık. Ben aslında binanın dışından görmek istiyordum. Sanırım polis
binanın içini görmek istediğimi düşündü. Daha sonra bahçenin diğer tarafına
geçerek diğer kapıdan çok rahat binanı görüp fotoğrafını çektim. Burada kı
polislerin benimle çok sıcak ilgilenmesi de beni utandırdı.
Otobüs ile kısa sürede
5-
Basundhara Mall: Ülkenin
ikinci büyük alışveriş merkezi. Salı günü kapalı. Temız ve modern bina.Yürüyerek
6-
Bangabandhu Sheikh Mujıb
Medical Üniversite Hasta hanesi. Daha önce Chittagong da ki gördüğüm hasta
haneden sonra çok temiz geldi.
Görevlilerle iyice gezdım. Meğer burası çok büyük Üniversite hasta hanesiymiş.
O nedenle bakımlıymış.
Hemen yakınında
7-
National Museum: Giriş
turistler için 100T. Ben gittiğimde tatil nedeni ile kapalıydı. Sadece içinde
ki Başbakana ait resim sergisini ziyaret ettim. Yürüyerek
8-
Dakka Üniversitesi: Çok
geniş alana yayılmış, bakımsız binalardan oluşmuş. İçinde ki çok eski kantini
çok hoştu. Yine öğrencıler çok sıcaktı.
Yürüyerek
9-
Sishu çocuk parkı ve
ilerisinde Ramna Park
10-
New Market. Yanyana
sıralanmış dükkanlardan oluşmuş güzel bir market. Kuyumcu dükkânlarında ki
takıların büyüklüğü sizi şaşırtacaktır. Yürüyerek
11-
Central Shaheed Minar:
Pakistan ile ayrılırken verilen mücadelede ölenlerin anısına yapılmış anıt. Yürüyerek
12-
Dhakeswari Temple: En
ünlü Hindu tapınağı. Gittiğimde Festival olduğundan çok renkliydi. Hemen
yakınında
13-
Lalbag Fort: Gittiğimde
açıktı ama çok geç kaldığımdan girmedim. Giriş ücretli ve içinde
gezebileceğiniz müzesı de var. Yakınında
14-
Star Mosque.Yakınında
15-
Armenian Church
UZAKLAR
I-1.Yön:Dhakka’nın
güney doğusu ve kuzeyi
COX’S BAZAR
Dhakka→Cox’s Bazar(Sadece gece direkt otobüsü var.
Fiyatı 900T.9 saat sürüyor. )
Otellerde bir oda fiyatı
4000-7000T arası.
Eğer gündüz gitmek
isterseniz ancak bir kaç kez otobüs değiştirerek ulaşabiliyorsunuz.
Otobüs eski olmasına
rağmen koltuk aralıkları oldukça genişti. Tek yabancı olduğumdan otobüse
binerken ve inerken soför elimi sıktı. Çok ilgilendiler. Bu bölgenin halkının
temek geçim kaynağı, hayvancılık ve çiftçiliğinn yanında balıkçılık.
Şoför, otobüsü sürekli
zikzak çizerek bizi uçurarak getirdi. Yine çok yüksek sesle müzik açık olduğundan
aralarda gürültülü şekilde yolcu indirdiklerinden hiç uyuyamadım.
Okyanus kenarında ki bu
turistik şehirde dünyanın en uzun kumlu sahili(120 km)- var. Genel olarak buraya yeni evli
çiftler balayına geliyorlar. Tanınmadıkları için sevgililer de geliyorlar. Ayrıca
bu şehir, güneşin batışı ile de çok ünlü.
Turistik denilince hele
bir gezi yazısında “Bodrum” gibi okuyunca ister istemez az da olsa bir
beklentiye girdim. Sabah 7’de şehirden inince hemen yürüyerek otellerin olduğu
turistik bölümün alt tarafında ki sahile indim. Sahilde Kolaloli, Sugandha ve
Labani gibi sahilleri gibi birçok sahil sıralanmış.
Şehir merkezi ise bu
turistik bölgesinin daha ilerisinde.
1-
Kolatoli Beach: Tahmin
edemediğim bir kalabalıkla karşılaştım. Meğer insanlar altı gibi sahile
iniyorlarmış. Sahilinde Şemsiyelerin
altında ki şezlonglarda insanlar sadece oturuyorlardı. Gençlerin bazıları
denizde yüzüyordu. Burada sahile inmek; kumsalda kum bisikletleri ve atla
gezinmek ve deniz araçlarını kullanmak
anlamına geliyor. Sahilde yarım saat kum bisikleti ile gezinmek 80T=10$.Belki
yerellere daha uygun fiyat veriyorlardır. Ancak elbiseleri ile denize girebilen
küçük kız çocukları vardı. Bayanlar denize şortla bile giremiyorlar. Ama bu
sahilin gecesi çok keyifli. Yine insanlar kiraladıkları şezlonglarda uzanarak
dalgaların sesini dinliyorlar. Sohbet ediyorlar. Hele sevgililer yarı
karanlığın keyfinı çıkarıyorlar. Bizde iki gece kalabalık grup olarak çok güzel
saatler geçirdik.
Sahile paralel cadde üzerinde
ki yüksek katlı otelleri yerel turistler doldurmuştu. Çok az yabancı
turist gördüm. Caddede ki çöp yığınlarının kokusundan yürümekte
zorlanıyorsunuz. Otellerin içi temiz görünüyordu ama hemen diplerinde ki
kanallar tıkanmıştı. İçlerinden simsiyah su akıyordu. Koku ise dayanılmazdı.
Kimsenin aklına buraları temizlemek gelmiyor. Hele güzelim orman içinde ki dev
çöp bahçesini görünce dayanamayarak otel ve polise giderek
bu çöplerin ve kokuların çok rahatsız edici olduğunu söylediğimde kabul
ettiler ama suçu hep devlete yüklediler. Baştakiler çok çaldığından ülkenin bu
halde olduğundan bahsettiler.
Kısaca şehrin içinde yan yana
sıralanmış turistik dükkânlardan ve sahilde ki aktivitelerden başka göreceğiniz
bir şey yok. Özellikle kokusunu önemsemezseniz boy boy kurutulmuş balık dükkânları
çok ilginçti. Gece olduğu zaman çöpler görünmediği için ışıklandırılmış bu sahil ve çevresi çok güzel görünüyordu.
Ama sahil boyu uzaklaştığınızda çevre
değişiyor. Biz tuktuk ile ev sahiplerimle sanırım iki saatte İnani sahiline
gittik. Yol boyu sol tarafta yemyeşil pirinç tarlaları ve tepecikler çok güzeldi.
Sağ tarafta ise sahil. Dalgalar köylere ve yola zarar vermesin diye devasa
gerçekten inanılmaz büyük kum torbaları ile korunmaya çalışılmıştı.
Not: Bu şehri grup olarak
gezdiğimizden fiyat veremiyorum. Ev sahibime de tek tek sormaya utandım. Ben
hakkıma düşen kısmı toptan ödedim.
2-Himchari Hill: Yol
üzerinde ki tırmanabileceğiniz tepelerden.
3-İnani Beach:
Sahile varınca inanılmaz
bir insan kalabalığı ile karşılaştık. Yine insanlar satıcılardan bireyler satın
alarak şezlonglarda oturarak yiyorlardı. Birçoğu kiralık kameraları olan
fotoğrafçılara artistik pozlar veriyorlardı. Hindistan’da ki sahillerden bir
farkı yoktu. Denizde ki boynuzlu balıkçı teknelerinin görünüşü harikaydı.
Güneşin batışından sonra biz uzun süre çok keyifli sohbetler yaptıktan sonra
şehir içinde ki Kolaloli sahiline geldik. Yine şezlong kiralayarak geç saatlere
kadar dalga sesleri eşliğinde sohbetimize devam ettik. Ben biraz uyudum. Gece
on ikiden sonra kızların yaşadığı apartmana geldiğimizde bekçi hesap soran yüz
ifadesi ile dış kapıyı açtı. Zaten kendisi hemen kapının arkasında beton
üzerinde cibinliğin içinde uyuyordu. Kızlar suçlu şekilde bekçiye hesap verip
eline para sıkıştırdıktan sonra apartmana girebildik.
Bu şehirden ülkenin dört
tane adasına ulaşabiliyorsunuz.
1-
SaınT Martın ( Dip)Adası
Cox’s Bazar→Teknaf(Otobüs
ile iki saat)→st
Martin Adası
Gemi 9:30da gidiyor. İki buçuk saat sürüyor. Gidiş dönüş ücreti
550T.Ama denizin dalgalı olduğu günlerde gemi olmuyor. Ben ekim başında
oradaydım. Gemi seferleri ancak ekim sonu gibi başlayacaktı. Teknaf’dan Martin adasınına balıkçı teknesi ise tek yön
220T.Her gün bulabiliyorsunuz. Biraz risk varmış.
Deniz suyunun mavi olduğunu söylediler.
2-
Mahesh Khali Adası: Cox’s Bazar şehir merkezinde ki İskeleden
hızlı boat ile yarım saatte ulaşılıyor. Adanın hemen girişinde ki denizin
içinde Keuta ağaçlarının oluşturduğu ”Pera Bon” ormanı çok ilginçti. Daha çok
Hindu kökenli Bengallilerin yaşadığı bu yerleşime uzun iskeleden sonra yerleşim
yerine varıyorsunuz. Tuktukcuların uzak demesine inanmayınız. Çok rahat
yürüyerek varabiliyorsunuz.
Adada çok eski Hindu tapınağı ve tepede Budist tapınağı var.
ANI: Öğle yemeğine giderken köy içinde çoluk çocuğun
yüzdüğü gölde yüzmek istedim. Bu kadar
kirli gölde yüzme fırsatı bir daha bulamayacağımı düşünerek yakında ki köy
evinde üzerimi değiştirdim. Köy evinin ve yaşayanların sefaleti anlatılacak
gibi değildi. Bendn heveslenerek diğer bayanlarda yüzmek istedi. Ağzımı ne
kadar kapatmamda azıcık göl suyu kaçtı. Ama çok keyif aldık.
Buradan tekrar kiraladığımız hızlı boat ile
3-
Shonadıa Adası: Bu adada yerleşim
yok. Sadece balıkçılar, tuttukları balıkları kurutuyorlardı. Kurumaya bırakılan
balıkların manzarası farklıydı. Bangladeşliler, sadece bu adaya kuru balık
almaya geliyorlarmış. Bu adanın yanında kı ormanda ki otların üzerinde meditasyon
yaptık ama işi ben bozdum.
4-
Chera Adası
Rohtingya mülteci kampı:
Bu kampta da Mayamar’dan
kaçan Arakan’lı Müslümanlar yaşıyor. Türkiye’den de Kızılay, TİKA, AFAD yardımlarını
iletmişler.
Kampı Gezmek için bir gün gerekiyor. Şehir merkezinde iki buçuk
saatte gidiliyor. İki saatte de kamp gezilebiliyor.
Aslında arkadaşlarımın çoğu bu kampta çalışıyordu. İzin alınması
da çok sorun olmuyormuş ama tren biletimi daha önce aldığımdan ve Bandarban’da
daha çok zaman geçirmek istediğimden bu kampa gitmedim. Bir başka neden de Suriyeli
mültecilerin bizim iyi niyetimizi nasıl suiistimal ettiklerini bildiğimden aynı
manzaraları görmek istemedim.
Mayamarlılar da kamplarda da yaşam bedava olunca her yıl aynı
Suriyeliler gibi yeni çocuk yapıyorlarmış. Yerli halk bundan çok dertli. Ben
artık yakından tanık olmadığım sürece savaştan kaçma ve mağdur olma
hikâyelerine inanmıyorum. Gerçi bu
mülteciler bizim Suriyeliler gibi tüm ülkeye yayılıp, sıkıntı yaratmamışlar.
Bunlar kamptan dışarı çıkamıyorlarmış.
ANI:
Sahilde arkadaşlarla sohbet ederken yan şezlongda eşi ile uzanan
genç adam “Sanırım yarın Bandarban’a gideceksiniz. “Benim aracımda yer var.
Benimle gelebilirsiniz.” Dediğinde çok memnun oldum. Telefonunu alarak ertesi
gün buluşmak üzere sözleştik. Huyumdur. Her yere saatinden önce giderim. Adamın
oteline gittiğimde çoktan ayrıldığını öğrendim. Telefonunu da açmadı. Aslında Bangladeşlerin
hatta tüm Asyalıların genelde çok rahat yalan konuştuılarını biliyordum ama bu
kadarına da pes. Daha önce haber verseydi çok rahat kendi planımı yapabilirdim.
|
|
Cox’s Bazar→Bandarban(otobüs ile üç saat)
Cox’ Bazar→Chittagong(Otobüs ile dörtbuçuk saat.250T)
Chittagong→Bandarban(Otobüs ile İkibuçuk saat)
BANDARBAN
Not: Normalde ben Cox’s Bazar’dan Bandarban’a geçip oradan da Chittagong’a
geçecektim. İzinim olmadığından direkt Chittagong’a geldim. Buradan onlıne
olarak Bandarban’ı gezmek için izin dilekçesi gönderdim.Ama bu günlerde Bandarban’da
ki etnik gruplardan biri yerli halktan
birisini öldürmüştü. Tehlikeli olduğundan yabancılara izin verilmediğinden
gidemdim.
-Golden Temple
-Nılgırı Dağı: Jep ile birbuçuk
saatte bu dağa çıkabiliyorsunuz.
CHİTTAGONG
Ülkenin bu ikinci büyük
şehri, ülkenin ticaret başkenti olarak tanınıyor. Dhakka’nın tersi yemyeşil.
Çok büyük ağaçların olduğu caddeler ve bahçeler var.Ama ziyaret ettiğim şehir
içinde ki güzelim park bile çöplük içindeydi.
1-
Karnaphulı Nehri ve
Köprüsü: Deniz sanılabilecek kadar bu nehirde birçok balıkçı teknesi
göreceksiniz. Sabahtan sular çekildiğinden hepsi sanki balçığa saplanmış
gibilerdi. Nehrin üzerindeki bu modern köprü de boğaz köprüsünün küçük kopyası
gibiydi.
Nehir kenarında kocaman alana yayılmış kırmızı renkli balık
ağları, çok ilginç görüntü oluşturmuştu.
2-Foys lake: Giriş
250T.Gölünde boata binmek isterseniz 350T. İçinde lunapark denebilecek kadar
basit eğlence araçları var. Hemen yanında
3-Chittagong Zoo: Giriş
50T.Gördüğüm en sevimsiz ve bakımsız hayvanat bahçesiydi. Hayvanlar, etrafı ikı
kat demirlerle sarılmış beton zemınli küçücük yerlerde kalıyorlardı.
Buraya kaplan yavrusunu görmeye gittim.
Altı aylıktan önce göstermiyorlarmış. Park müdürünün özel izini ile kısa süre gösterdiler. Çok tatlılardı.
Yavrunun biride beyazdı.
4-Neval: Havaalanı yolu
üzerinde deniz sahili, şehir merkezinden
oldukça uzak. Ben taksi ile gittim. Kocaman gemiler, sular çekildiğinden
balçığa saplanmışlardı. Sahil boyunca yapılmış duvarın kenarına renkli
sandalyeler koymuşlar. İnsanlar akşamüstü buraya geliyorlar. Özellikle kaçamak
yapan sevgililer vardı.
Piyazu: Deniz kıyısında
otururken karşı kulübelerden sıcak olarak alabileceğiniz top şeklinde lezzetli
yiyecek. Soğan ile servis ediliyor
5-Chittagong Üniversitesi:
22 bin öğrencisi ile ülkenin en büyük üniversitesi. Yedi fakültesi var.
Şehirden 3 nolu
otobüs(13T) ile veya yerel tren (8.5T)ile gidiliyor. İkisinden de indikten
sonra rikşa veya CNGile üniversitenin içine gidiyorsunuz. Ben gittiğim gün çok
yağmur yağdığından detaylı gezemedim. Binalar fena değildi ama boyasız ve
bakımsızdı. Sınıflarda ahşap kolçak veya sıralar vardı. Öğrenciler beni ısrarla
partilerine davet ettiler ama kalamadım. Çiftli dans çalışmalarını seyrettim.
Öyle kaçgöç yoktu.
Kızların çoğunun başı
kapalıydı. Hepsi geleneksel kıyafet içinde birbirinden alımlılardı. Başı acık
olanların yanında ağzını burnunu maske veya yaşmak şeklinde kapatanlar da
vardı.
Öğrencilerle birlikte
fakültenin kafesine gittik. Yine bakımsız ve sıradandı. Öğrencilerin tüm
ısrarla bir şeyler ikram etmek istediler. Fotoğraflar çekindik. Gerçekten çok
sıcak insanlar.
Ama burada da
beklemediğim çöp yığıntıları ile karşılaştım. Cafenin hemen yanından akan dere,
öğrencilerin attıkları yiyecek kapları ile siyah akıyordu.
Daha sonra fakültenin
kütüphanesine ve büyük kütüphaneye gittim. Atatürk hakkında kitap istedim ama
bir türlü bulamadılar. Ancak Osmanlı hakkında İngilizce kitap getirdiler.
Buradan yerel tren ile şehir
merkezine 45dakika da gelerek son durakta inip
6-New Market: Yerel
giysilerin satıldığı mağazalar var. Yürüyerek
7-Zuhur Hhawker Market:
Karşılıklı sıralanmış giysi dükkanları var. Buraya fabrika fazlası markalı giysiler bulmaya
geldim ama sıradan giysiler satılıyordu ve pahalıydı.
Buradan tekrar bana
yardımcı olan öğrenci ile Muradpur durağında inerek markalı ürünlerin satıldığı
bakımlı mağazalara geldik. Fena şeyler yoktu ama hiç ucuz değildi. Artık
Dhakka’dan bakacağım.
Uzaklar:
1-
Vatıary(Bhatiari) dağı ve
gölü: 20 km uzaklıkta ki yerleşim. Dolmuş ile 15T’ya gidiyorsunuz. Dolmuştan
indikten sonra karşı tarafa geçip iki km yürüyerek veya araç ile göle
ulaşıyorsunuz. Yol boyu sağlı sollu birçok göl göreceksiniz. Bu bölgede
askeriye ve golf alanı var.
Yol boyu manzara çok güzel. Her taaf yemyeşil ve su ile kaplı.
Glden araç (Birçok Regular,CNG(Oto) geçiyor.) ile 10km daha
gittiğinizde
-Cafe24: Giriş 50T.
İçindeki aktivite parkına giriş de 50T. Hiç değmez, Çok basit olan aktivite
araçlarının çoğu kırık .
Ayrıca gölde boat turu
alabiliyorsunuz. Yürüyerek yarım saatte gezdiğiniz çevreyi mini tren ile de
gezebiliyorsunuz.
ANI: Burada ilk Medreseyi gördüm. Aynı bizde
eskiden olduğu gibi hocanın elinde uzun bir sopa, karşısında oyun çağında ki küçük
fesli erkek öğrenciler ve kapanmış kızlar sıralanmıştı. Dayanamıyorum bu çağda
ki bu geriliklere.
Not: Gittiğimde ülke
karışık olduğundan bu askeri bölgeyi ziyaret ederken sık sık askerle, beni
sorguya çektiler. Bu arada iki genç kızda peşime takılarak benle gezmek
istediler. Burada gezmek sıkıntı olunca, diğer dağlara izin vermeyeceklerini[i]düşündüğümden
gitmeye cesaret edemdim.
2-Shıtakund dağı: 60km uzaklıkta.
Şelale, Sea shore, eco park ve Hindu tapınağı,
var.
3-Kaptaı dağı ve gölü: İzin
gerekiyor. İki saat uzaklıkta
4-Khagrachorı dağı ve
tepesindeki Budist Tapınağı: İzin gerekiyor. Dört saat uzaklıkta. Buradan bir
saat uzaklıkta
5-Sajek dağı: İzin
gerekiyor. Beş saat uzaklıkta.
Chittagong→Sylhet:Tren ve otobüs var.
9-17:50, 10:30-23:00,
21:45-6:30 olmak üzere bir günde üç tane tren kalkıyor. Klimalı olanın
yataklısı 1190T ve oturmalı olan 790T.Klımasız olanın yataklısı 700T, oturmalı olanı
460T. Ayrıca345T, 300T ve 175T olan
farklı seçen2kler de var. Ama tren bileti ucuz olduğundan en az 10-7 gün önce
biletinizi satın almalısınız. Ben beş gün önceden dostlarımın sayesinde çok zor
bulabildim.
Bu yolu kesin gündüz
gidiniz. Yemyeşil prinç tarlaları, börülce ve diğer sebze bahçeleri ve adım başı
gölcüklerle kendilerinin de dediği gibi cennet ülke.
ANI: Tren öğle saatlerinde
durduğunda çoğu kişi paket ekmek ve muz alarak öğle yemeği niyetine yediler.
Bana da ikram ettiler. Bu arada trenin penceresinden habire muz kabukları
dışarı kaldırıma fırlatıldı. En sonunda adamın biri ekmek poşetini de atınca
kendimden geçtim. Fırlayarak adamın tepesinden ellerine vurdum. Adamın elinden
ekmeği, benim gözlüğün camı fırladı. Herkes çok şaşırdı. Dışarı çıkıp çöpleri topladılar. Çok
söylendikten sonra özür diledim. Uzun süre insanlar güldüler. Ben de hala nasıl
böyle bir tepki verdiğime şaşıyorum.
ANI: Her tren durduğunda
ikişer üçer kişilik gruplar halinde homoseksüeller trene gelip erkeklerden para
istiyorlar. Onlar da kuzu kuzu veriyor. Neden verdiklerini sorduğumda
“Vermezsek oramızı buramızı sıkıyorlar.Mecburuz”dediler. Ben de” bu kadar
erkeksiniz. Karşı gelebilirsiniz” dedim. Daha sonra gelenlere birazda benden
utandıkları için sanırım para vermediler.
ANI: Tam karşımda erkek,
sonradan yanına gelen kapalı kızla çok
samimilerdi. Kız ikde bir oğlanın anlattıklarına kahkahalar atıyordu. Kız
neredeyse oğlana yapışık oturuyordu. Oğlan bir şeyler ısmarladı.
Sorduğumda daha önceden birbirlerini
tanımadıklarını öğrendim de iyice şaşırdım.
SYLHET
Bu bölgede çay
yetiştiriliyor. En yoğun olarak çay bahçelerini Sylhet’e tren ile Dhakka’ya giderken
40 dakika uzaklıkta ki Srimangal’da görebilirsiniz. Burayı bisiklet ile veya yürüyerek
gezebiliyorsunuz.
Sylhet şehrınin içinde
ise Malini Ehora(Ratargul yolu üzerinde)
ve Lakkatura (Şehrin diper tarafında) olmak üzere iki çay bahçesi var. Onun dışında çarşı ve
pazardan başka gezilecek bir yer yok.
Gezilecek yerler şehir
dışında. İki tarafa da sabah erkenden yola çıkınız. Zaman zor yetiyor.
1.
Gün:
Bu aynı yol üzerinde iki
yere önce şehir içinden CNG kiralamalısınız.
Bir gün boyu kirası 2250T.
Not: Ben bu tura üç
kişilik grupla şehirden gittim. Ayıbıma gittiğinden hiçbir yerde fiyat sormadım.
Sonunda bana payıma düşen çok yüksek fiyat söylediler. Sanırım kendi
ücretlerinin bir kısmını benden çıkardılar. Zaten sonra durumu anladığımı
düşünerek fazla almışız diye paramım bir kısmını iade ettiler.
Planımı başkasının eline
bıraktığımda hep sıkıntı yaşıyorum ama akıllanmıyorum.
Not: bu iki yerin yolu zaman zaman kötü ama ikisine de araçlar
da gidiyor. O nedenle tekseniz en iyisi rikşa ile bu anayola kadar gidiniz.
Buradan geçen CNG’lerde ki boş yerlere veye araçlara eklenerek ücreti
paylaşabilirsiniz. CNG’ lerin arkası a üç kişi şoförün yanına da iki kişi
oturuyor. Boş yeri olan CNG kesinlikle bulacaksınız.
Botlar altı kişilk ama 12-20 kişi ve daha fazlası da
binebiliyor. O nedenle en iyisi iki yerde de nehir kenarına geldiğinizde
kalabalık bir gruba katılarak ücrete ortak olunuz. Yoksa gördükleri iki üç
yabancıyı soymak istiyorlar.
Önce ana yoldan devam edip sağa
saptığınızda
1-
Ratargul: Motorsuz bot ücreti yarım saatlik 750T+150T
tip ödüyorsunuz. Boat ile çamur renkli nehirden Hızol ve Koroch ağaçları arasında geziyorsunuz. Bu ağaçların dışarıda
kalmış kökleri farklı bir görüntü oluşturmuş. Kurak mevsim olduğundan sular
azaldığından bazı yerlerde yürüyerek diğer bota bindik. Nehrin genişlediği
yerde inerek gözlem kulesine çıkıp nehrin kollarının orman içinde ki
manzarasını seyrettik.
Tekrar ana yola dönüp direkt devam ediniz. Bu yol manzarası
doyumsuz. Yolun her iki yanında nehir ve ağaçlar var. Arka taraflarında ise
uçsuz bucaksız yemyeşil pirinç tarlaları uzanıyor.Bu yol tahminen iki saat
sürdü.
2-
Bıchanakandı: Bot ücreti
2200T+500T ödüyorsunuz. Motorlu bot ile bir saat yine çamur renkli nehirden ilerliyorsunuz.
Su artık Hindistandan gelen temiz su ile karıştığından yavaş yavaş
berraklaşıyor. Burası da Hindistan sınırı oluyor. Artık yemyeşil Hindistan
dağlarını ve suyu temiz olan nehir manzarasına ulaşıyorsunuz. Kuru mevsim
olduğundan sular azaldığından taşlar iyice ortadaydı. Zaten gelirken birçok
yerde uzun sopalar yardımı ile motora yön verildi.
2.Gün:
1-Jaflong nehri ve
Hindistan sınırı,:
Shobhanıghat otobüs
terminalinden Jaflong otobüsüne bininiz.
Bu otobüste çoğu kadın burkalıydı.(65T).Eğer otobüs Jaflong’da sizi indiriyorsa
yeni otobüse binerek biraz daha devam ederek “Jaflong Namar Dokar-Amcanın dükkânı”
denilen yerde ininiz.
Buradan nehır kenarına
yürüyerek veya araç ile gidiniz. Boat ile nehrin karşı tarafına
geçiniz.(10T.)Buradan CNG ıle (Tam emin olamadım ama nehri geçmeden boat ile de
sınıra gidebiliyorsunuz. ) Hindistan sınırına gidiniz.
Ben bir grup ıle CNG
kiralayarak çay bahçesini, bazı yerleri gezdikten sonra tekrar boat ile nehri
geçerek Hindistan sınırına vardık. Aslında bu bölgede şelale de varmış ama
kurak mevsim olduğundan kurumuştu.
Burada ki Hindistan’dan
gelen nehrin suyu çok temiz akıyordu. Hemen karşı tarafta yemyeşil Hindistan
dağlarını görüyorsunuz. Erkeklerin çoğu nehire girmişti. Hemen karşısı
Hindistan olduğundan, Hindistan Polisi bekliyor.
Aynı yoldan geri 20km
geri döndüğünüzde Lala Khalkavşağında ininiz.Yol ağzında köy halkının
kullandığı CNG ler ile 7km ilerlediğinizde
2-Lala-Khal: Yine çok
temiz suyu olan nehir ve karşı tarafta yemyeşil dağlar ile çok güzel bir
manzarası var. Bu
-Madhobkundodağı(Şehre
200km uzaklıkta.)
Sylhet→Dhakka:Tren ve otobüs var.
Sylhet→Dhakka(Tren, 7:00,15:00ve 22:00’da var. 8-9
saat sürüyor. En uygun biler 300-400 arası.)Tren istasyonunun hemen karşısında
otobüs terminali var. Otobüsle giderseniz beş saat sürüyor. Klimasızların
ücreti 470T, klimalıların ücreti ise 1000T.
ANI: Ben Sylhat’te bir
doktor kızla onların hostel dedikleri yurtta kaldım. Burada bayan tıp öğrencileri ve doktorlar kalıyordu.
Hemen yakınında tıp fakültesi ve devlet hasta hanesi vardı. Çok yorgun olmamam rağmen geç saatte hasta
haneyi doktor kızla ziyaret etmek istedim. Ve hiç unutamayacağım manzaralarla karşılaştım.
Ağzım laf yapan cinsten değil. Şuna inanınız ki insanlığınızdan utanırsınız
burada. Girişlerde hasta yakınları yatakları sermişler pislik içinde gruplar
halinde yatıyorlardı. Bunların arasına sanırım ailesi tarafından getirilip
oraya bırakılmış bir hasta adam vardı. Çırılçıplak ve kemikleri sayılacak kadar
zayıftı. Üzerine öylesine bir örtü atılmıştı. Hareket edemiyordu. Doktor kıza
sorduğumda umursamaz bir cevap verdi.
Yukarı katlara hasta
odalarını görmek istedim. Bir yatakta üç hasta yatıyordu. Refakatçılar yerlerde
yatıyordu. Odaların pisliği anlatılır cinsten değil. Hele pan çiğneyenlerin
tükürdüğü duvarlar kıpkırmızıydı.Tuvaletlere bakamadım bile.
Daha sonra doğumhaneye
gitmek istediğimde sanırım doktor kız daha fazla bu sefaleti görmemem için
çocuk hastaların olduğu bölğme götürdü. Uyuyan annenin yanında ki çocuğu
seveyim derken uyanan bir başka anne beni bebek hırsızı düşünerek çığlık
çığlığa bağırdı. Öylesine mahcup oldum ki hemen doktor kızın yanına gittim.
Tren ile Dhakka’ya
geldiğimizde tren yolu üzerindeki ekleme sac parçaları ile yapılan evlerde insanlar
sefalet İçinde yaşamlarını tüketiyorlar. Evlerinin önünden geçen su yolu çöpten
dolmuştu. Buradakiler de Finlandiya da kiler de insan olarak doğuyor. Yaşamın
adaleti yok.
ANI:Sylhet→Dhakka bileti bulamayınca trene binmeden kondoktörü bulup rica da
bulundum. Müslüman ülke vatandaşı olunca hemen ilgılndi. Yanında ki çalışana
biletimi kesmesini söyledi. Adam parayı cebe attıktan sonra bir daha yanıma
uğramadı.
II:2.YÖN
Bu yöne tren, otobüs ve
nehir üzerinden gemi ile de gidebilirsiniz.
Gemi ile Barisal veya Patuakhali şehrine kadar
gidebilirsiniz.
Kuakata:Bu şehre
sahili ve güneşin doğuşu ve batışı için gidebilirsiniz.
KUSTİA
Dhakka→
Kushtia→Khulna(Tren
var.)
Dhakka→ Kushtia(Otobüs, sekizbuçuk saat sürdü.450T.)
Otobüsten
indiğinizde direkt Rikşa ile Lalon
Şah’ınTürbesine gidiniz.
1-Lalon Şah( 1774-1890 ):
Dinlerin insanlar arası yaptığı ayrıma ve kast sistemine karşı çıkmış
şair ve yazardır.
Ayrıca mistik müziğinin kurucusudur.Bu reformcu yazardan
daha sonra ki Tagore ve Nazrul İslam gibi ünlü Bangladeşli şairlerde
etkilenmiştir.
Sabah erkenden Lalon Şah’ın türbesine ulaştığımda önce açık olan
bir yerde kahvaltı yaptım. Türbeye geçtiğimde birçok insanın sıra sıra
uyuduklarını gördüm. Hatta bazıları naylonlarla bahçeye çadır kurmuşlardı. Bu
arada müzisyenler müzık yapıyorlardı.
Burada ki Bangladeşli kadınların çoğunun başları açıktı.
Hareketleri ve davranışları ile farklılardı. Tutuculuktan uzak bizde kı alevi kültürüne benziyordu.
Babul müziği ve dansı
sabah erkenden başlayıp geç saatlere kadar sürüyor.
Lalon Şah : 1774-1890 yılları arasında yaşamış Baul müziğinin
(mistik müzik) kurucusu, din yolu ile yapılan her türlü ayrımcılığa karşı. Kast
sistemini kabul etmeyen reformist yazar ve şair. Kendisinden sonra gelen Tagore
ve Kazi Nazrul İslam (Bangladeş’in milli şairi ) gibi yazarları etkilemiştir..
2-ve Bangladeşin milli marşlarını bestelemiştir. İki binden
fazla bestesi var.Şiirlerinin çoğu Bülent Ecevit tarafından Türkçeye çevrilmiş.
Yakın dostu olan Gandi ile birlikte bağımsızlık için öncü olmuşlar.
Kustia→Khulna(180km, çok hızlı gelmemeize rağmen
dörtbuçuk saatte varabildik.220T.
KHULNA
Khulna→Bager
Hat(Direkt, 45 dakika,60T,otobüsler, Khulna-Sonamari otonüs terminalinden
kalkıyor.
Aslında Khulna’dan Mongla’ya giderken de “Katakhali”nde sola saptığınız
da da Bager Hat’a gidebilirsiniz.
BANGER HAT
Gezilecek iki yer de yol üzerinde nedenle
Otobüsten “Shat Gambuj Mosque” nin önünde ininiz.
1-
ShatGambuj Mosque:1418
yılında Khanjahan tarafından yaptırılmış 81kubbeli camii. Şu anda müze olarak
kullanılıyor. Giriş ücreti yerliler içın 20T, turistler için 200T. Caminin
mihrabı “Teracota” mimarisi ile yapılmış. Türk motifleri de baskın.Caminin
girişinde her iki yanında devasa iki ağaç var.
Caminin girişinde müze var. Ben gittiğimde ne tatili ise anlamadım.
Müze öğleden sonra açılacaktı. Normalde saat 10’da açılıyor.
Caminin arkasında harika nilüfer çiçekleri olan büyük bir göl
var.
Camiden rikşa ile
2-Mazar: Khanjahan Alı’nin türbesi. Giriş ücretsiz. Güzel bir
türbe. Bu türbenin de alt tarafında güzel bir göl var.
Ben önce bu Mazar’da inip geri Cami’ye geldim. Cami ziyaretinden
sonra otobüs beklemek için yürürken yan yana devlet okulu ve medrese gördüm.
Önce devlet okulunu ziyaret ettim. Bu ülkede sanırım ilk kademe
okul sekiz yıl oluyor. 220öğrencinın
olduğu okulda 11 öğretmen vardı. Erkek ve kız öğrenciler sınıflarda karışık
oturuyorlar. Küçük olduklarından kız öğrenciler başlarını kapatmasına gerek
olmadığından açıklardı. Sadece küçük bir
kız çocuğunu başı kapalıydı. Öğretmenler
hepsi geleneksel sari giymişlerdi.
Okul müdürü ve öğretmenler aynı odada kalıyorlardı. Çıplak
ayakla koltuğunda oturan müdire hanım, bana ikramlarda bulundu. Öğretmen
arkadaş beni sınıfları gezdirdi. Öğrenciler beni görür görmez ayağa kalktılar. Hasta
haneden sonra okul bana normal geldi.
Daha sonra hemen yanında ki Medreseye geçtim. Medresede ki
600öğrenci ve 220 öğretmen vardı. Öğretmenler sakalı ve kıyafetleri ile cami
imamlarına benziyorlardı. Okulun Hintli İngilizce öğretmeni beni wınıflara
gezdirdi. Öğrenciler inanılmaz şımarıktı. Hepsi bağıra çağıra bizi takip
ettiler. Sınıflarda bir tarafta sadece gözleri açıkta olan kız öğrenciler
oturuyordu. Diğer tarafta da fesli öğrenciler oturuyordu.
Medreselerde bizim İmam hatiplerde olduğu gibi ein ağırlıklı
derslerin yanında İngilizce gibi bazı derslerde görüyorlar ama örneğin
matematik, coğrafya gibı temel dersleri görmüyorlar. Burada bayan öğretmen görmedim.
Khulna → mongla
(45km,60T.)→Shundarban(Sadece
boat ile gidebiliyorsunuz.)
SUNDARBAN
Güzel orman anlamına geliyor.Sundarban milli park ücreti kişı
başı 300T.
1-
İki gece üç günlük Sundarban turu: Bu şehirde ki seyahat
acentalarından araştırmanız gerekiyor.
Gemi direkt Khulna’dan kalkıyor. Sabah sekiz gibi başlayan tur, üçüncü
gün akşamı bitiyor. Gemide uyunup üç öğün yemek yeniyor. Fiyatı acentesine göre
değişebiliyor. Ortalama en uygun fiyatı 3000T.
2-
Günlük Sundarban turu: Bu
turu da Khulna’daki seyahat acentelerinden satın alabilirsiniz. boat ücreti
1000T. Kaç kişi varsa aranızda paylaşıyorsunuz. Veya kendiniz direkt Mongla’ya gidip oradan bir grupa
katılabilirsiniz. Bu turda daha az yer görüyorsunuz.
Khulna→Mongla(otobüs,
bir saat civarı sürüyor.
Günlük tura katılmak için
Mongla(Daha mantıklı) veya Dacope’ye gitmeniz gerekiyor. Aralarında 5 km
var.
Ben Bangladeş yemeklerini yiyemediğimden ve hep aynı manzaraları
göreceğimi bildiğimden tur satın almadım.
DOCOPE
Ev sahibim ve ailesi ile birlikte Khulna’dqn Dacope’ye CNG ile
gittik ama otobüs de var.Ücreti sadece 40T. Ama daha sonra fery ile iki tane
nehir geçip defalarca farklı kara araçları kullanarak köye geldik. Bu bölgenin
yolu, çok daha düzgündü. Genel olarak %55Hintliler ve %45de Müslümanlar
yaşıyordu.Çok az da Hristiyanlar vardı. Ne hikmetse diğer yerleşimlere göre de
daha temizdi.
Köylerin ve çevrenin manzarası muhteşemdi. Bu ülkede en çok
burayı beğendim. Nehirlerden başka her evin önünde gölcük vardı. Ağaçlıklı
yolların her iki tarafında uçsuz bucaksız yemyeşil pırinç tarlaların manzarası
doyumsuzdu.
Bizim gittiğimiz gün Durga festivalinin ilk günü ve seçimler yakın
olduğundan her tarafta renklı bezlerle süslenmiş giriş kapıları vardı. Festival
alanlarında Durga
Hintli ev sahibimin
annesinin evi de çok temizdi. Gördüğüm en temiz Hintli eviydi. Gönül rahatlığı
ile yemek yiyebildim.
Bu köyde de banyo yok. Yağmur suyunun birikmesi ile oluşan
gölcüklerde banyo alınıyor. Bende geleneksel iki ucu dikilmiş eteğe sarınarak
iki kere suyu fazla temiz olmayan bu göl
suyu ile kenarda duş aldı. Köy kadınları toplanarak beni seyrettiler.
Sabah erkenden önce Mongla’ya gittik. Mongla da birçok tekstil, çimento
fabrikası var. O nedenle birçok çalışan boyunlarında kartları ile fabrikaya
gidiyorlardı. Polis bizim fabrikayı gezmemize izin vermeyince tekrar geri
döndük.
Mongla, ya sanırım çok yabancı geldiğinden yollar, binalar ve
çevre daha bakımlı ve temizdi.
Ev sahibim ve akrabaları
ile tekne ile köyün hemen altında ki Sundarbans’a gittik. Nehirde birçok kadın,
basit el ağları ile küçük balık tutuyorlardı. Mangrov ormanlarında birçok maymun
gördük. Siyah-kırmızı ve siyah-mavi renkli kuşlar harikaydı. Daha sonra
dizlerimize kadar çamurlara bata çıka ormanın içini ziyaret ettik. Dönüşte de
bir tane yılan gördük.
Sundarbans
Ulusal Parkı: İçinden birçok nehrin geçtiği Mangrov ormanları ile kaplı Bangal
körfezi kıyısındaki çok geniş bir
alandan oluşuyor. Bazı bölgelerine izin alarak gidebiliyorsunuz.
Bu
ormanda Mangrov ‘nin Sundari, Garan, Kewra, Baın, Gewa gibi çok çeşitlerini görüyorsunuz. Mangrove
ağaçı genelde sağlam olduğundan boat
yapımında kullanılıyor.Ayrıca Sundarbans ormanlarının geleneksel ağacı olan
palmiyeye benzeyen altın ağaçlar var.
Bu
Mangrov Ormanlarında 105 tane adet
Bengal Kaplanı olduğu söylendi. Kaplan görmek oldukça zor.
Bengal kaplanının dişında ,geyik,timsah,maymun, ve çok zengin
kuş çeşidini yaşıyor. Bu ormanlarda ki arılar da özel bir bsl üretiyorlarmış.
Khulna→Dhakka(Otobüs, 450T;Tren Perşembe gecesi hariç
var.)
DİNAJPUR
Kentajeu Temple’i
gezebilirsiniz.
Ben daha önce gezemediğim
Umman- Musendam’ı gezmek için Bangladeş’den Umman’a uçuyorum.
Umman’da görüşmek üzere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder